19 04 2024

HOŞGELDİNİZ!!! ALEMLERİN RABBİ'ne TESLİM olmuş GERÇEK Yahudi, Hristiyan ve Müslümanların birbirlerini oldukları gibi kabul ederek tanışmak, aradaki önyargıları yıkmak ve tarafsız bilgilenmek için bir araya geldikleri mekâna HOŞGELDİNİZ!!! Selâm Olsun Temizlere, Temizleyenlere, Temizlenenlere, Temiz Kalmak isteyenlere ve Temiz Bir Dünya için El-ele Gönül-gönüle Verenlere...

Kur'an'da Arama

http://tanzil.net/docs/_media/wiki/quran-karim.gif?cache=

Anket

Sizce, Farklı Dinlere Mensup Kişiler Biraraya Gelip ''Salih/iyi Ameller/işler Yapabilirler mi?
 

Kutsal Kitap Arama

Bildergebnis für kutsal kitap arama motoru

Hristiyan Dergi

Facebook Temiz Yaşam Grubu

Ähnliches Foto

Şalom Gazetesi

İstatistikler

Bugün20
Dün195
Toplam1275986

Kimler Çevrimiçi

Şuan 1 konuk çevrimiçi
Kuran-ı Kerim PDF Yazdır E-Posta
Yazar oGuz Aras   
25 12 2007

Kur'an-ı Kerim 

Kur'an, Arap diliyle gelmiş ilahi vahiyler topluluğudur. İlk kelimesi "oku" anlamına gelen "ikra"dır. Mekke'de inmeye başlamıştır. Bu inişin Ramazan ayında olduğu Bakara suresi 185. ayette, Kadir gecesine rastladığı ise Kadir suresinde bildiriliyor.

Niçin Arapça İndi?

Kuran'ın niçin Arapça indiği, yine Kuran'da açıkça belirtiliyor:

İbrahim suresi 4. ayet: "Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın..."

Fussilet suresi 44. ayet: "Eğer biz Kuran'ı yabancı bir dille gönderseydik derlerdi ki: 'Neden, onun ayetleri açıkça beyan edilmedi. Dil yabancı, muhatap arap! Olur mu böyle şey?"

Şura suresi 7. ayet: "Böylece sana arapça bir Kuran vahy ettik ki sen anakent olan Mekke ile bütün etrafını uyarıp irşad edesin ve gerçekleşeceğinde hiç şüphe olmayan mahşer günündeki büyük buluşmayı haber veresin."

Vahyin başlangıcında Hz. Muhammed 40 yaşındaydı ve miladi olarak tarihi 610'dur. İlk vahiy Mekke yakınlarındaki Nur dağındaki Hira adlı bir mağarada gelmiştir. Hz. Muhammed'in peygamberlik görevini alışından ölümüne (632) kadar geçen süre içinde yaklaşık 23 yıl (net olarak 22 yıl 2 ay 22 günde)'da inmiştir. Bunun ilk 13 yıllık suresi Mekke'de, diğer kısmı Medine'de geçmiştir.

Ayetlerin Toplanması

Vahiyler Hz. Peygamber'in mucize hafızasında korunuyordu. Bu, A'la suresi 6 ayette de belirtiliyor: "(Ey Peygamberim!) Sana okutacağız da sen unutmayacaksın."

Gelen vahiyler sahabilere tebliğ ediliyor; bu tebliğ üzerine ayetler, önce Vahiy Katipleri adı verilen sahabilerce yazılıyordu. Yassı taş parçalarından papirus, deri, bez, yassı kemikler, hurmal dalı gibi her türlü yazı yazılabilecek malzeme kullanılıyordu. Araplar'ın "sahife" dedikleri bu malzemeler kağıttan daha dayanıklıydı. Vahiy katipleri, aralarında Hz. Peygamber'in ölümünden sonra halife seçilen Ali, Ebubekir, Osman, Ömer'in de bulunduğu 42 kişiden oluşuyordu.

Hz. Muhammed'in melek Cebrail aracılığıyla aldığı vahiylerin toplamı olan Kuran, semavi dinlerin de bir özetidir. Kuran, önceki peygamberlere gelen vahiylerin insanlar tarafından zamanla bozulduğunu söyleyerek sık sık düzeltmeler yapar. Ve kendisini, önceki peygamberlere gelen esas vahiylerin de bir kaynağı olarak gösterir.

Kuran daha ilk ayetlerinden birinde (Bakara suresi 2. ayet) kendisini, "içinde kuşku ve çelişmenin yer almadığı kitap" olarak ifade eder. "Kitap" deyimi Kuran'da 250'den fazla yerde geçer. Kuran, "kitap" tabiriyle ayrıca Zebur, Tevrat, İncil gibi diğer peygamberlere gelen vahiylerin bir kısmını da anar. Şifa, Hidayet, Rahmet, Hikmet, Hak, Furkan sözcüklari de Kuran'ın diğer adlarıdır. Kuran adı ise 70 kez geçer. Kuran kelime anlamı olarak, bazı bilimadamlarına göre, "kutsal yazıları okuma, ders"; bazı bilimadamlarına göre de "toplamak, biraraya getirmek, okumak" anlamına gelmektedir.

Kuran bir ayetler topluluğudur. Ayet, Yaradan'la yaratılan arası ilişkide, anlamı olan her şey demektir. Birkaç cümleden oluşan ayetler bulunduğu gibi, bir cümleden oluşan ayetler hatta bir harften oluşan ayetler de var. Örneğin, Kuran'ın en uzun ayeti olan Bakara suresinin 282. ayeti, tam bir sayfa olup 30'a yakın cümleden oluşuyor. Bunun yanında, Yasin suresinin ilk ayeti iki harften meydana geliyor.

Kalem'e yemin eden Kitap!

İlahi mesajlar, bir ayet olarak geldiği gibi, birçok ayetten oluşan bir küme halinde de gelmiştir. Örneğin Hz. Peygamber'e ilk gelen vahiy 5 ayetten oluşuyor. Alak suresinin ilk beş ayeti şöyle: "Yaratan Rabbinin adıyla oku. İnsanı bir kan pıhtısından yaratmıştır O. Oku... Senin Rabbin sonsuz derecede cömerttir. Öğrettiğini kalemle öğretmiştir O. İnsana bilmediğini öğretmiştir O."

İkinci olarak inen ayetler ise Kalem suresinin ilk ayetleridir. "Nun. Kalem'e ve onun satır satır yazdıklarına and olsun..." Görüldüğü gibi, Kuran, mesajlarını okumak, kalem, yazmak, öğretmek ve öğrenmek kavramları üzerine kurmuştur. Son inen ayet ise Maide suresinin 3. ayetidir: "Bugün sizin için dininizi en mükemmel biçimde tamamladım; üzerinizdeki nimetimi bütünleştirdim ve size din olarak İslam'ı seçtim."

Kuran'da bulunan ayet, kelime ve harf sayısında, Kuran'ın yazılış biçimlerine ve ayetlerin başlama ve sona ermesi hakkındaki İslam araştırmacılarının kabullerine göre, değişik görüşler var. Genel kabul, Kuran'ın 6666 ayet olduğu şeklinde.

Kuran'da 114 sure bulunuyor. Sure, ayetlerden oluşan belirli bölümlerin adıdır. Resmi sıralamaya göre, bunların ilki Fatiha, sonuncusu Nas suresidir. İniş sırasına göre ise, ilk sure Alak, son sure Nasr suresidir. Surelerin bir kısmı sayfalar uzunluğunda bir kısmı ise sadece 1 satırdır. Ama hiçbir sure, tek ayet değildir. En kısa sureler olan Kevser ve İhlas sureleri birer satır olup, birincisi üç, ikincisi dört ayettir. Buna karşılık, en uzun sure olan Bakara, 286 ayet ve 48 sayfadır. 9. sure olan Tevbe suresi hariç tüm sureler besmele ile başlar. Besmele Kuran'ın ilk cümlesidir. Surelerin adları Kuran'ın metninden değildir. Hz. Peygamber tarafından konmuştur.

İndiriliş Amacı

Kuran-ı Kerim, hikmet, felsefe, sanat ve deneysel bilimlere yer vermesi nedeniyle klasik anlamda bir din kitabı değildir. Kuran, kainatta boşluk, anlamsızlık ve raslantı kabul etmez. Kuran'ın temel konusu tevhit (birlik)tir. Bu, Yaratıcı Kudret'in birliğidir. Kuran bu kudrete, "Allah" demektedir. Tek Allah inancının (tevhid) adeta yeryüzünden silindiği bir dönemde inerek, insanlığı karanlıktan nura çıkarmak istemiştir.

Kuran'ın en büyük mucizesi üslubunda yatar. Kronolojik ve sistematik bir kitap değildir. Hayatın yeni gerekliliklerini ve şartlarını birer neden olarak göstererek, insanlığa vermek istediklerini parçalar halinde sunmuştur.

Kuran, Allah kelamı olduğu gibi, tertibi de Allah'ın tertibidir. Vahyin Hz. Peygamber'e gelişine aracılık eden Cebrail adlı melek yine Allah'tan aldığı emirle her ayetin konması gereken yeri Hz. Peygamber'e gösteriyordu. Ayrıca her yıl o ana kadar gelmiş bulunan Kuran vahiylerini karşılıklı okuyarak, ayetlerin, olmaları gereken yerde bulunup bulunmadıklarını kontrol ediyorlardı. Bu "mukabele", Hz. Peygamber'in öldüğü yılda, 2 defa yapılmış; Hz. Peygamber buna bakarak vahyin bitmek üzere olduğunu ve ölümünün yaklaştığını anlamıştır.

Hz. Muhammed'in peygamberlik hayatının bir kısmı Mekke'de bir kısmı da Medine'de geçmiştir. Mekke'de geçen süre boyunca inen ayetlere ve bunların oluşturdukları surelere Mekki, diğerlerine Medeni denir. Mekki vahiyler, genellikle Kuran'ın mesajının Allah, insan, hayat, kainat, ölüm ve ölümötesi gibi en evrensel kavramlarına ağırlık verir. İslam'ın daha çok metafizik yapısının işlendiği Mekki sureler, kısadır. Hitaplar hemen tamamen "ey insan" veya "ey insanoğlu" şeklindedir.

Medeni vahiyler ise genellikle toplumun günlük hayatla ilgili ihtiyaçlarını dikkate alır. İslam toplumunun hukuksal yapısının verildiği bu ayetlerde hitaplar genellikle "ey inananlar" şeklindedir.

Sadece Araplara mı gönderildi?

Bu hitaplar, aynı zamanda, Kuran'ın sadece Araplara değil, bütün insanlığa gönderildiğini ifade eder. (Kalem suresi 52. ayet: "Oysa O, bütün alemlere gönderilmiş bir uyarıdan başka bir şey değildir.") Kuran araştırmacılarına göre, ayetlerde geçen "alemler için" ifadesinin kullanılması, Kuran'ın bizi bile aştığını ve bizim ötemizdeki alemlere, yıldızlara, gezegenlere yöneldiğini de gösterir.

Mekke'de, Hicret'ten önce inen surelerin sayısı 83, Medine'de Hicret'ten sonra inen surelerin sayısı ise 29 kabul edilir. 29. sure olan Ankebut ile 83. sure olan Mutaffifin surelerinin Mekke veya Medine'de inişi hakkında İslam bilginleri tereddüte düşmüştür.

Kuran'ı ilk toplayan ve bugünkü şekle getiren, Hz. Peygamber'dir. Halife Ebubekir, daha önce yazılmış bulunan Kuran sayfalarının biraraya getirilmesini sağlamıştır. Üçüncü halife Osman zamanında çoğaltılmıştır. Kuran biraraya getirilirken sureler, bazı sahabiler tarafından iniş sıralarına göre düzenlenmiş; buna göre, önce Mekke'de inen sureler, sonra da Medine'de inenler yer almıştır. Ancak, bugün elimizde olan tertip, resmileşmiştir.

Kuran okumanın tek bir şartı vardır ve bu Nahl suresi 98. ayette belirtilmiştir. Bu şart, okumaya başlarken şeytandan Allah'a sığınmak, bir başka deyimle "euzu" çekmektir. "İmdi, Kuran okuyacağın zaman, o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın."

Nasıl yorumlanmalı?

Kuran, ilk yazılı ve onaylı metin haline getirildiği 656 yılından bu yana, yani 14 yüzyıldan beri, kuşaktan kuşağa süregelen, Allah tarafından korunan ilahi kitaptır.

Kuran'ın nasıl yorumlanacağı yine Kuran'da açıkça belirtilmiştir. Al-i İmran suresi 7. ayet: "Bu muazzam Kitabı sana indiren O'dur. Onun ayetlerinin bir kısmı muhkem olup (anlamı açık seçik anlaşılanve kararsızlığa yol açmayan) bunlar Kitabın esasıdır. Ayetlerin bir kısmı ise müteşabihtir (yoruma açık ve örnek olarak bildirilen). Kalblerinde eğrilik olanlar sırf fitne çıkarmak, insanları saptırmak ve kendi arzularına göre yorumlamak için müteşabih kısmına tutunup onlarla uğraşıp dururlar. Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allah'tan başkası bilemez. İlimde ileri gidenler: 'Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiştir' derler. Bunları ancak tam akıl sahipleri düşünüp anlar ve şöyle yalvarırlar."

Türkiye'de ilk Türkçe Kuran-ı Kerim meali, 1924 yılında yayınlanmıştır.

KURAN-I KERİM NEDİR ?

Kur'ân veya Kur'ân-ı Kerîm (Arapça: القرآن ve ya القرآن الكريم), müslümanların Muhammed'e Allah tarafından Cebrail aracılığıyla vahiyler şeklinde, sözlü olarak gönderildiğine inandıkları kitap. İlk kez 7. yy'da Arapça olarak kaleme alınmıştır. Fatiha Sûresi ile başlayıp, Nas Sûresi ile sona erer.

Kökenbilim..
Kur'ân sözcüğü Arapça'da QRE (qare'e/kare'e) (okudu) sözcüğünün sülasi (üç harfli kelime kökü sistemine göre) mastarıdır. "Okumak", "okunan" "okuyuş" "okuma" anlamlarını ifade eder. Kerîm, "soylu, asil" ve "eli açık, cömert" anlamlarına gelen Arapça kökenli bir kelimedir [1].

Kur'ân ayrıca Kelamullah, Kitabullah, Furkan, Tenzil, Mushaf, Kitab, Nur ve Ümmülkitap isimleriyle bilinir.

İslam'a göre Allah Kuran'ı ikinci bir isim olarak “Kitap”, olarak adlandırmak suretiyle, daha en baştan itibaren, bu metnin yazılı hale getirilmesinin önemine işaret etmiştir. [2]


Mushaf..
Kur'an'ın bugünkü haliyle kitap halinde toplanılmış şekline "Mushaf" denir. Mushaf, “iki kapak arasındaki sayfalar” anlamına gelir [3]. Habeşçe mişhaf kelimesinden gelir.

Kur'an-ı Kerim ayetleri, Hz. Muhammed'in sağlığında  hurma yaprakları, deri ve kemik üzerine yazarak kaydediliyordu.
Kuranın mushaflaşması, ancak vahyin tamamlanmasından sonra mümkündü. O zamana kadar nihai düzeni içine konmamış olan bu metin, Ebu Bekir tarafından mushaf haline getirtildi. [4]

Hz.Ebû Bekir'in halifeliği sırasında Kur'an-ı Kerîm toplanıp iki kapak arasında kitap haline getirilince, uygun bir isim aranmış, Abdullah b. Mes'ud'un "Habeşistan'da bir kitap gördüm, ona 'mişhaf' adını vermişlerdi" demesi üzerine, halife tarafından bu isim uygun bulunmuştur [5].

Kuran'ın bugünkü dizilişi ile mushaflaşması ise Halife Osman zamanında gerçekleşmiştir. Osman tarafından toplanan Kur'an Heyeti, Kur'an'dan olmayan dipnot ve tefsir notları imha etmiş, geri kalanlar da Osman'ın veziri tarafından dizilmiştir. Bu dizilişe göre Kur'an 114 adet bölümden (sure) oluşur. Sureler genellikle surenin içerdiği ayetlerin konulardan birine göre verilen Arapça isimlerle anılırlar. Sureler kronolojik bir sırada (iniş sırasında) düzenlenmemiştirler. Kuran'ın sıralanışının mucizevi olduğuna inanılır. Yaygın hatanın aksine günümüzde elde bulunan Kur'an 6666 değil, 6236 ayet barındırır

Cüz, sûre, âyet, vahiy ..
Kur'an-ı KerimKur'an'ın bölünmüş olduğu 30 parçadan (fasikül) her birine cüz denir.

Kuran, “sûre” adı verilen bazı ana bölümden oluşur. Kur'an 114 sûreden müteşekkildir. Bu surelerin 86'sı Mekke'de, 28'i Medine'de gelmiştir. Medine'de gelen sureler Bakara, ali imran, enfal, ahzab, maide, mümtahine, nisa, zilzal, hadid, muhammed, rad, rahman, dehr, talak, beyyine, haşr, nasr, nur, hac, münafikun, mücadele, hucurat, tahrim, cuma, tegabun, saf, feth ve berae'dir.

Her bir sure de “ayet” adı verilen parçalardan müteşekkildir. Ayetler bir kelime ila bir sayfa arasındadır.

Allah tarafından peygamberlerine bildirilen buyruk ve düşüncelere vahiy denir [6]. Vahiy peygamberlere doğrudan veya melekler gibi aracılar vasıtasıyla bildirilebilir.

İslam'a göre vahiyler Hz. Muhammed'e Cebrail meleği aracılığıyla gönderilmiştir. Kuran metninin tamamlanması, 610 - 632 yılları arasında, yaklaşık 23 yılda gerçekleşmiştir. Kur'an Hz. Muhammed hayatta iken kitap-mushaf haline getirilmemiştir. Kur'an'ı yazan vahiy katipleri: Zeyd ibn Sabit başkanlığında Ömer, Osman, Ali, Talha, Sad, Ebu Derda, Mikdad, Übey ibn Kab, Ebu Musa el-Eşari ve Abdullah ibni Mesud'dur.

Vahiy, görünüşte, surelerin mevcut sırasını izlemeksizin, genellikle Müslümanların belirli bir konuda bilgi, görüş veya cevap gibi ihtiyaçları, ya da önemli bir olayla ilgili olarak gerçekleştiği için, Kur'an’ın nihai şekli, ancak peygamberin bu görevi bittikten sonra ortaya çıkmıştır. Buna göre, Kur'an, 114 sure ve (Sure başindaki besmeleleri ayrı bir ayet saymama kaydı ile) 6236 ayetten oluşur.
İlk ve son âyetleri..
Kur'ân-ı Kerim'in, Hz. Muhammed'in risaletinin başında ilk olarak 'indiği' kabul edilen âyetleri şunlardır:

"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı 'alak'dan yarattı. Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir." (Alak, 1-5)
"Nûn. (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin." (Kalem, 1)
İlk inen âyetler inananları okumaya, öğrenmeye, yazmağa ve araştırmaya çağırır ve ilim için büyük teşvik mesajı taşır. Kur'ân'ın son inen âyeti de şudur:

"Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah'a itaatten kopmak)tır. Bugün kafirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (Mâide, 3).

Hafız...

Kur'an'ın bütün metnini ezberleyen ve uygun şekilde (tecvid) okuyabilen kişiye hafız denir. Hz. Muhammed ilk hafız olarak kabul edilir. Hz. Muhammed, Kur'an-ı Kerimi kendi dilinde okur ve anlardı. Günümüzde genel olarak Kur'an-ı Kerim'i anlamadan ezbere seslendirenlere de hafız denilmektedir. Kur'an'ı uygun bir şekilde ve güzel bir tutum ve sesle okumaya tilavet denir. Müslümanlar günlük ibadet olan namazı kılabilmek için Kur'an'dan en azından küçük bir kısmı (ayet) ezberlemek, bilmek zorundadırlar.

"Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun, salatı ikamet edin/namazı kılın" (Müzzemmil Suresi 73/20)

Kur'an'ın toplanması
12. yüzyıldan kalma bir Endülüs Kur'an-ı Kerim'iAshab-ı Kiram, peygamberin sağlığında Kur'an'ı yazmamıştır.

İslam'a göre Kur'an-ı Kerim, Hz. Muhammed'in devrinde bizzat vahiy meleği ve nebinin birbirlerine karşılıklı okumaları ve sahabilerin ezberlemesiyle korunmuştur. Ancak Hz.Muhammed'in sağlığı müddetince devam eden vahyin bütün bir kitapta toplanmasına imkân yoktu. Çünkü vahyin Muhammed'in ölümüne kadar devam ettiği bilinmektedir. Hz.Muhammed'in vefatından iki gün öncesine kadar devam eden vahiy Onun vefatıyla son buldu. Böylece Kur'an inen son âyetle tamamlanmış oldu.

Kur'an sureleri bazen bir bütün olarak bazen de bölümler halinde geldi. Bazı sûreleri Mekke'de gelmesi dolayısıyla "Mekkî", bazıları Medine'de indirildiklerinden "Medenî" diye nitelendirilmiştir.

Hz. Muhammed'in vefatını takip eden Yemâme savaşlarında 70 kadar hafızın ölmesi müslümanları telâşa düşürmüştü. Ashabdan Hz.Ömer de hafızların toplanması için dönemin halifesi Hz.Ebu Bekir'e başvurarak konunun görüşülmesini istemişti. Bunun üzerine Hz.Ebu Bekr, Zeyd İbn Sâbit başkanlığında toplanan Abdullah b. Zübeyr, Sa'd b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Haris b. Hişam'ın da bulunduğu büyük bir komisyon tarafından Kur'an sahifeleri bir araya getirildiği iddia edilir.

Üçüncü halife Hz.Osman zamanında hafız ve vahiy başkatibi olan Zeyd bin Sâbit, elinde yazılı Kur'ân metni olan herkesin bu metinleri getirmesini ve getirirken de ellerindeki metinlerin bizzat  Hz.Muhammed'den duyduklarına dair iki güvenilir şahid gösterilmesi istendi. Hz.Osman toplanan bu kurula "Zeyd ile imlada anlaşamazsanız, Kureyş'e göre yazın" emrini verdi. Zeyd b. Sâbitin katkılarıyla ortaya koyduğu bu aslî nüshaya "İmam Mushaf" adı verilmiştir. Abdullah b. Mes'ûd'un teklifiyle iki kapak arasında "İmam Mushaf" üzerinde yapılan danışma ve görüşmeler sonucunda bunun üzerinde her hangi bir noksanlık görülmemiş ve güvenirliği konusunda ittifak sağlanmıştır. Böylece Kur'ân her hangi bir tahrifata uğramadan "Mushaf" haline getirilerek aynı mushaftan çoğaltılan mushafların ana kaynağını teşkil etmiştir.

Ömer devrinde Kur'ân öğretimine hız verildi. Gerek Medine'de gerekse sınırları günden güne genişleyen İslam Devleti'nin diğer merkezlerinde en sıhhatli kaynak olan hâfiz sahabelerin öğretmen ve gözetmenliğinde pek çok hâfız yetiştirilmiştir.

Zamanla fetihlerin hız kazanması ve yeni fethedilen yerlerde ortaya çıkan kavim ve kabilelerin müslüman oluşu farklı şive ve lehçelere göre okuyuş ayrılıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu durum M.648'de Ermenistan ve Azerbaycan fethinde Şamlı ve Iraklı askerlerin yan yana gelmesi ile farklı okuyuşların su yüzüne çıkmasını sağladı. Bu tartışma ortamının daha fazla büyümesine engel olmak için Huzeyfe b. Yemân, Halîfe Osman'a başvurarak bu durumun düzeltilmesini, ihtilafın ortadan kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Halife Osman, Hz.Muhammed'in diğer ashabı ile de istişare ederek, İslâm dünyasında yalnızca Hz.Ebu Bekr'in emriyle derlenmiş olan onaylı Kur'ân mushaflarının kullanılmasını ve bir başka lehçe yahut ağız ile yazılmış tüm diğer nüshaların kullanılmasının yasaklanmasını kararlaştırdı. Osman, bir önlem olarak da gelecekte herhangi bir kargaşa yahut yanlış anlamaya meydan vermemek için başka tüm yazılı nesneleri yaktırarak ortadan kaldırma yoluna gitti. Hz.Ebû Bekir zamanında yazıları İmam Mushaf, Hz.Ömer'in ölümünden sonra kızı ve Hz.Muhammed'in hanımlarından olan Hafsa'ya geçmişti. Osman zamanında çoğaltılan mushafların yedi nüsha olduğu söylenir [7]. Bunlar Medine, Mekke, Şam, Kûfe ve Basra'ya gönderilerek müslümanlar arasında çıkabilecek farklı okuyuşlar önlenmiş oldu. Hatta Hz.Ali'nin Hz.Osman için "Eğer Osman Kur'ân'ın tek kitap halinde toplatılarak çoğaltılması işini yapmasaydı ben yapardım" dediği ileri sürülür

Hz.Osman tarafından değişik vilâyet merkezlerine gönderilen nüshalar asırların geçmesiyle kayboldu. Günümüzde halen onlardan bir tanesi İstanbul Topkapı Müzesi'nde; bir diğer tam olmayan nüshası Taşkent'te bulunmaktadır. Çarlık Rus hükümeti onun faksimile ile reprodüksiyonunu (fotoğraf veya fotokopi ile tam kopyasını) yayınlamıştır.

Kur'ân-ı Kerîm'in düzeni
Mekke dönemi..

Kur'an yaklaşık 23 yılda parça parça tamamlanmıştır. 13 yıl kadar süren Mekke döneminde indiğine inanılan âyet ve sûreler daha çok İslâm inanç ve ahlâkı ile ilgili konuları kapsar; Allah'ın birliğine, meleklere, peygambere, kitaplara ve âhiret gününe iman gibi. Âdem'den beri gelen tevhid inancı işlenir. Allah'a ortak koşma (şirk) ile mücadele edilir.

Mekke döneminde Kur'ân-ı Kerîm'in, Âdem'den itibaren devam eden vahiy zincirinin devamı olduğu açıklanır: "Biz var ya Biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen nebilere/peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, Esbat'a/Sıptlar'a, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Hârun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Dâvud'a Zebûr'u verdik" (Nisâ, 4/163)


Medine dönemi..
Medine'de inen âyet ve sûrelerde daha çok hukuk kuralları yer almıştır. Aile ve devletin tanzimi, insanların birbiriyle veya devletle olan ilişkileri, anlaşmalar, barış ve savaş durumları bu âyetlerde açıklanır. M.S. 622 tarihinden itibaren bu hükümleri uygulamak için yeterli güce sahip bir İslâm Devleti, Muhammed yönetiminde, Medine'de oluşmuştu.

İslam inanışına göre Allah hafiften ağıra doğru bir yol izleyerek hükümler göndermiş, Hz.Muhammed ve ashabı bunları geciktirmeksizin uygulamaya geçirmiştir. Kur'an dilini bilmeleri, namazlarda, mescid içinde ve dışında okunan sûre ve ayetleri anlamalarını kolaylaştırmıştır. İslam inanışında bu devrin özelliği; iyi ve yararlı olanın alınması, kötü ve zararlı olanı kaldırılmasıdır. Yükümlülükler birden ayrıntılarıyla gelmemiş, zamanla tamamlanmıştır.[8]

Kur'an ayetleri Müslüman toplumunda yaşanan olaylar üzerine gelmiştir. Ayetlerin ihtiyaç sırasında geldiğine ve toplumda gerekli etkiyi gösterdiğine inanılır. Bu yüzden, ayetlerin iniş sebepleri Kur'an tefsirlerinde önemli bir yer tutar.

Nesilden nesile nakli

Kur'an Hz.Muhammed'in sağlığında mushaf haline getirilmemiş, tevatür yolu ile muhafaza edilmiştir. Tevatür yoluyla nakil ve nakledilenlerin doğruluğu konusunda İslam bilginleri arasında görüş ayrılığı yoktur. Bu prensip gereğince Hz.Ebu Bekir'in halifeliği sırasında Kur'an toplanırken tevatür derecesini bulmayan, Abdullah b. Mesud'un kendisinin daha iyi anlaması için açıklayıcı olarak koyduğu bazı ifadeler komisyonca metne eklenmemiştir. Örneğin "Bunları yapma imkânını bulamayan kimsenin üç gün oruç tutması gerekir." (Maide, 5/89) âyetinin devamındaki "mütetâbiat" (peşpeşe) ilavesi Kur'an'a eklenmemiştir. Yine Abdullah b. Mes'ud'un annelerin nafakası ile ilgili: "Mirasçı da (yukarıda) belirtildiği şekilde (nafaka ile) yükümlüdür." (Bakara, 2/233) âyetindeki mirasçı hakkında "zi'r-rahimil-mahrem" (evlenilmesi yasak olan yakın hısımlardan olan) şeklinde ilâve taşıyan kıraati de Kur'an'dan sayılmaz.

Tevâtür derecesine ulaşamayan bu gibi kıraatlerin hukukçular için delil olarak kullanılıp kullanılamayacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Hanefilere göre, bu kıraat şekillerini nakleden sahabe bunu ya Hz.Muhammed'den işitmiştir veya kendi görüşü ve ictihadı olarak ifade etmiştir. Bunun, en azından Allah'ın kitabını tefsir için vârid olmuş bir sünnet olduğu açıktır. Sünnetin hüküm kaynağı olduğunda ise şüphe yoktur. İşte bunun bir sonucu olarak Hanefîler yemin kefâreti olarak tutulacak orucun peş peşe üç gün tutulmasını gerekli görürler Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre ise, mütevatir olmayan kıraatler ne Kur'ân ve ne de sünnet sayılmaz ve hüküm çıkarmada delil olarak da kullanılamaz. [9]

İslam'a göre Kur'ân yalnız Araplar için değil, yeryüzündeki tüm insanları doğru yola iletmek için gelmiştir: "Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiyâ, 21/107). Bu özelliği Kur'ân'ın i'caz yönlerinin de evrensel olmasını gerektirir.

"Kuran" kelimesinin Kuran'da kullanılması..
İslâm'ın kutsal kitabının özel adı olan Kur'an kelimesi, 58 âyette geçer. Ayrıca "kur'an" "okunan,okuyuş, okuma" "ekli, katlı,derli" anlamında özel ad olmayarak 12 ayette ( Yusuf Suresi 12/2, Rad Suresi 13/31, İsra Suresi 17/106, Taha Suresi 20/113, Zümer Suresi 39/28, Fussilet Suresi 41/3,44; Şura Suresi 42/7, Zuhruf Suresi 43/3, Cin Suresi 72/1, Kıyame Suresi 75/17,18) geçer.

"Biz var ya Biz onu okuyup akletmeniz için anlaşılır-sade-arı bir okuyuşla/okunuşla indirdik" (Yusuf Suresi, 12/2).

"Kur'anı okuyacağında/okuduğunda kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığın (Euzü billahi mineşeytan ir racim) de" (Nahl Suresi, 16/98).

"Kur'an okunduğunda/okununca onu işitin de durup düşünün ki merhamet olunasınız" (A'râf Suresi, 7/204).

"Bu Kur'an, insanlara yolu gösterir, o değişmez yoldur, unat-düzgün çalışan-iş yapan inananları onlar için olan kerim bir ecir ile müjdeler." (İsrâ Suresi, 17/9).

"Kur'an'dan indirir/indiriyor/indirecek olduklarımız, inananlara şifa ve rahmettir..." (İsrâ Suresi, 17/82).

Birçok âyette "el-Kitâb" kelimesinin Kur'ân-ı Kerîm anlamında kullanıldığı görülür:

"Elif. Lâm. Mîm. İşbu içinde kuşku olmayan Kitap'tır müttakiler (Allah'tan korkan başkasından korkmayanlar) için bir yol göstericidir" (Bakara, 2/1,2).

Bundan başka çeşitli âyetlerde Kur'ân için başka isimler de kullanılmıştır: el-Furkân (Furkân Suresi, 25/1), ez-Zikr (Hicr Suresi, 15/9), en-Nûr (Nisâ Suresi, 4/174), er-Rûh (Şûrâ Suresi, 42/52) vb. gibi.

Kur'an'ın abdestli okunması meselesi..
Kur'an'ın abdestsiz okunabilmesi konusunda fikir ayrılıkları mevcuttur. Bir kısım İslam alimlerine göre Kur'an abdestsiz okunabilir ve abdest ancak namaz için gereklidir.

Bu konu ile ilgili ayet olarak Vakıa 77-79 gösterilse de, bu ayette abdestten bahsedilmediğini öne süren din bilginleri de mevcuttur.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çevirisinde ayetler:

"O, elbette değerli bir Kur’an’dır. Korunmuş bir kitaptadır. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir." (Vakıa Suresi, 77-79) [10]

şeklindedir. Fakat buradaki tertemiz olanlar ile kastedilenin, abdestli olanlar olduğuna dair herhangi bir açıklama getirilmez.

Yaşar Nuri Öztürk ise bu ayetleri:

"O kesinlikle şerefli bir Kur'an'dır. Titizlikle saklanan bir Kitap'tadır. Ona, arındırılmışlardan başkası dokunamaz." (Vakıa Suresi, 77-79) [11]

şeklinde çevirmiştir. Kur'an'daki İslam [12] adlı kitabının161. sayfasında, 79. ayetteki "mutahharun" sözcüğünün kelime anlamını iyice temizlenmiş olanlar olarak açıklayıp, sözcüğün bağlı olduğu kalıptan ötürü edilgen bir yapıda olduğunu; yani temiz olanlar değil, temizlenmiş olanlar anlamına geldiğini söyler. Öztürk, burada geçen temizlenmiş olanlar sözü ile Allah tarafından temizlenmiş olan meleklerin kastedildiğini savunur ve kelimenin aslında insanla ilgisi olmadığını söyler ve kesinlikle, Kur'an'ın abdestli okunması gerektiği anlamına gelmeyeceğini belirtir.

Edip Yüksel ise aynı ayetleri şu şekilde çevirmiştir:


"Bu, onurlu bir Kur'an'dır. Korunmuş bir kitaptadır. Onu ancak temizler kavrayabilir." (Vakıa Suresi, 77-79) [13]

Çevirisinde bu ayetlerle ilgili dipnot olarak; ayetlerin kesinlikle abdestten, abdestsiz Kur'an okunamayacağından bahsetmediğini, ayetleri bu şekilde yorumlayan din adamlarının kasıtlı olarak halkı Kur'an'dan uzklaştırma amaçlı beyanda bulunduklarını söyleyerek, ayetleri abdestle bağdaştıran din adamlarını suçlar.

Bu ayetlerin Kur'an'ın abdestsiz okunup okunamamasıyla ilgili olmadığını savunan din bilginleri, abdestle ilgili olarak Maide Suresi'nin 6. ayetini gösterirler.

Bu tartışmaların yanısıra halk arasındaki yaygın uygulama, Kur'an'ın abdest alınarak okunması şeklindedir.



Son Güncelleme ( 19 01 2008 )
 
Temiz Yasam
Sign up today!